18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi

Ülkemizin düşmanları Fransa, İngiltere, İtalya ve Rusya, Çanakkale Boğazı'na kadar gelmişler ve Boğaz'ı geçip İstanbul'u ve Anadolu'nun birçok yerini almak istemişlerdi. Ecdadımız Osmanlı, yanlarındaki müttefikleri Almanya ve Avusturya-Macaristan ile birlikte bu gelen yedi düvele karşı koymaya çalışıyordu.

Çanakkale Savaşı, 1914 Kasım'ında başladı ve 17 Mart 1915'e kadar devam etti. Çatışmalar, Çanakkale Boğazı'nda dar bir alanda sürüyordu. Adeta bir alay ateş hattına gidiyor, hepsi birden şehit oluyor, yerine başka bir alay geliyor ve onlar da şehit oluyordu. Metrekareye 7 ton çelik düşüyordu.

Balıkesirli Şehit Onbaşı’nın kahramanlığını Çanakkale’de görüyoruz. Top mermisini yerine koyacak vinç arızalandığı için 261 kilogramlık top mermisini "Bismillah, Allahu Ekber" diyerek kucaklıyor ve kovanına yerleştiriyor. Ardından İngiliz zırhlısını batırıyor. Mehmetçik, ateş hattına giderken besmele çekerek, Kur’an okuyarak ve "Allah Allah" nidalarıyla düşmanın üzerine kahramanca hücum ediyordu. Sonunda, Çanakkale Boğazı'nda yedi düvel mağlup oldu ve ecdadımız bu savaşı kazandı.

Düşman ordusu 750.000 askerden oluşuyordu, Osmanlı ordusu ise 400.000 kişiydi. Sayıca kendisinden çok daha fazla olan düşmanı Mehmetçiklerimiz mağlup etti.

Merhum şairimiz Mehmet Akif Ersoy, 18 Mart 1915 günü Çanakkale Zaferi'ni Medine'de telgrafla öğrendi. Ağlamaya başladı ve o gece hiç uyumadan "Çanakkale Şehitlerine" şiirini yazdı:

"Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna Ya Rab ne güneşler batıyor!
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker,
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi,
Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlıydı.
Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber!"

Çanakkale’de Üsteğmen, en çok sevdiği askeri Ömer’i görür. Yanına gider, fakat asker Ömer ayağa kalkmaz. Komutan, "Neden kalkmadın, Ömer? Ben geldim!" der. Ömer, "Gözüm kör oldu komutanım, sizi göremedim." diye cevap verir. Ve ekler: "Varsın olsun komutanım, benim gözüm göreceğini gördü. Ben düşman gemilerinin battığını gördüm ya, yeter bana bu mutluluk!"

Yine Çanakkale’de 57. Alay Komutanı Hüseyin Avni, askerlerinin durumunu yukarıdan seyrediyordu. Çalılıkların üzerinin bembeyaz olduğunu fark etti. Üsteğmenini göndererek, "Git üsteğmenim, bak. Bu neyin nesi böyle?" dedi. Üsteğmen askerlerin yanına inip sordu:

"Bunlar nedir böyle? Çalılıkların üzeri neden bembeyaz?"

Askerler, "Komutanım, yarın ateş hattına gidilecek. Düşman sayıca çok, şehitlik muhakkak. İç çamaşırlarımızı yıkadık, çalılıkların üzerine serdik ki kurusun diye. Böylece iç çamaşırlarımız temiz olacak ve bize kefen olacak." diye yanıt verdiler.

Üsteğmen, durumu Komutan Hüseyin Avni’ye aktardı. Komutan da, "Biz de iç çamaşırlarımızı yıkayalım, kurutalım. Biz de nasıl olsa askerlerimizle beraber gideceğiz ve biz de şehit olacağız." dedi. Nitekim Hüseyin Avni, bir top mermisiyle şehit oldu. Diğer askerlerinin hepsi de şehadet şerbetini içti.

Çanakkale’de en büyük kahramanlığı gösteren alaylardan biri olan 57. Alay’ın destanı bambaşkadır:

"Aldık abdestimizi birer matara suyla,
Bekleriz şehadeti ibadet sükûtu ile.
Hücum borusu çaldı, her birimiz bir yerden,
Tekbir uğultusuyla fırladık siperlerden.

İman dolu göğüsler bir volkanik dağ gibi,
Yürüdük manga manga, bölük bölük çığ gibi.
Elazığlı, Konyalı, Sivaslı, Ankaralı,
Burdur, Çankırı, Rize, Tekirdağ, Malkaralı.

Künyemiz Ayıntap’tan, Afyon’dan, Adana’dan,
Doğmuş gibiyiz sanki hepimiz bir anadan.
Bir mangada on kardeş, bir bölükte yüz kardeş,
Her birimiz bir bölük düşman askerine eş!

Kimimiz delik deşik, al kanlara bulanmış,
Şehadet şerbetiyle Hak rahmetine kanmış.
Yaralanıp düşenler, mahzun mahzun bakmakta,
O güzel gövdelerden sel gibi kan akmakta.

Savaş değil de sanki toydayız, düğündeyiz,
Kulun Hakk’a vardığı bir mukaddes gündeyiz!
Toprağı santim santim mühürledi kanımız,
Ey vatan, senin için feda olsun canımız!"

Analar, evlatlarını cepheye gönderirken onlara şöyle sesleniyorlardı:

"Oğul, seni yetiştirdim, hizmet eyle vatana,
Ak sütümü helal etmem, saldırmazsan düşmana!"

Oğulları da analarının ellerini öperek, ağlayarak şöyle cevap veriyordu:

"Hakkını helal et şefkatli ana,
Canım feda olsun kutsal vatana!"

Çanakkale’de, Dumlupınar’da, Kocatepe şehitliklerinde bakıyoruz; gencecik fidanlarımızın, şehitlerimizin isimlerini okuyoruz. Kimisi Edirne’den, kimisi Kars’tan, kimisi Ardahan’dan, İzmir’den, Musul’dan, Kerkük’ten, Yemen’den, Suriye’den...

Milletimizin ve ecdadımızın Çanakkale gibi birçok zaferinde, bu zaferlerin temelinde Müslüman Türk’ün imanı, istiklal aşkı, hür yaşama azmi, şehitlik ve gazilik ruhu yatmaktadır. Müslüman Türk askeri ve Türk milleti ölümden korkmaz. "Ölürsem şehit, kalırsam gazi olurum!" der.

Toplumumuzda evlenen kadınların eline kına yakılır. Bir de askere giden erkeklerin eline... Gelinin eline kına yakılır ki kocasının uğrunda, onun değerleri uğrunda canını verebilsin diye. Askere giden gencin eline de kına yakılır ki gerektiğinde vatanı, milleti, namusu ve mukaddes değerleri uğrunda ölebilsin diye! İşte bizi biz yapan değerler bunlardır.

Çanakkale Savaşı’na katılıp şehit olan ve bugüne kadar vatanımız için canını veren, kanını akıtan bütün şehitlerimizi rahmetle, minnetle anıyoruz. Mekânları, makamları cennet olsun. Ruhları şad olsun!