<h3>Yıllar öncesinden beri Kilis’te Akcurun Çarşısı’nın önemli bir yeri vardır. Çocukluk yıllarımızın ve gençliğimizin geçtiği Akcurun’da, yaşarken farkında olamadığımız birçok güzelliklerin, ancak saçlarımız ağardıktan ve sorumluluklarımız ağırlaştıktan sonra farkına varıyor ve önemini anlamaya başlıyoruz.</h3> Akcurun Çarşısı ile Akcurun Camii ve Akcurun Çeşmesi, Her zaman birlikte ve aynı isimle anıla gelmiştir. Çarşıya, Camiye ve Çeşmeye ismini veren Ağcurun deyimi, nereden gelmiştir? Caminin kimin tarafından yapıldığına dair bir bilgi maalesef yoktur ama avlunun sol köşesinde kesme taştan 16 köşeli olarak yapılan, şerefesinin altı el emeği ile işlenmiş İstelaktitli Minarenin 1515 yılında Hasan kızı Seyyide Fatma Hanım tarafından yaptırıldığı, kapısının üzerindeki Arapça kitabeden anlaşılmaktadır. Bu konuda yaşanmış bir efsaneyi de burada zikredeceğim. Minareyi yaptıran Seyyide Fatma Hanım, hiç kimseden maddi yardım almaksızın tamamen kendi parası ile tamamlamayı kabullenmiş ve teklif edilen yardımları da geri çevirmiştir. Bu konuda çok titiz davranır ve sık sık inşaat mahallini ziyaret edermiş. O civarda yaşayan fakir ama gönlü zengin bir Allah dostu mümine kadın da bu minarenin yapısında hiç olmazsa, karınca kaderince kendisinin de bir taşının bulunmasını hayal eder dururmuş ama Seyyide Fatma Hanım’ın bunu kabul etmeyeceğini bildiği için üzülürmüş. Düşünürken aklına güzel bir fikir gelir. Minarenin taşları ile aynı ölçüde bir taşı başka bir yerde hazırlatır ve büyükçe bir kova içerisine bu taşı koyarak, üzerini koyu bir soğuk ayranla doldurur. İçine de yapıcı ustaya hitaben iki satırlık bir not bıraktığı soğuk ayran kovasını, minarenin tepesinde güneşin altında çalışan ustalara gönderir. Yapıcı ustalar soğuk ayrandan içerken taşın farkına varırlar ve yazılı notu açarak okurlar. (Muhterem ustam, ben fakirim, bir minare yaptıracak param yoktur, Allah rızası için benim bu bir taşımı yerine koyun.) Bu notu okuyan yapıcı ustabaşı, kimseye sezdirmeden taşı alarak yerine koyar. O günlerde minarenin banisi Seyyide Fatıma Hanım bir rüya görür. Rüyasında minareyi bir teraziye koymuşlar, terazinin öbür kefesine de bir taş koymuşlar, fakat o bir adet taş, minareden daha ağır geliyor. Seyyide Fatıma Hanım uyandığında üzülür, nasıl oluyor bir adet taş benim yaptırdığım minareden daha ağır geliyor diye düşünür ve bu işte bir hayır vardır diyerek ustabaşını yanına çağırıp rüyasını anlatır. Ustabaşı, Seyyide Fatma Hanım’ın ısrarına dayanamaz ve olayı olduğu gibi anlatarak, cebinden çıkardığı yazılı notu aynen okur. Bu durumu öğrenen Seyyide Fatma Hanım, bu mümine kadının halis niyetle ve bir taş ile yaptığı hayrın, Cenab-ı Allah tarafından kabul görmüş olduğuna inanarak, kadını çağırır ve karşılıklı olarak helalleşirler. Akcurun Camii’nin ve çeşmenin suyu, şehrin kuzeyindeki Resul Osman Dağı’nın eteklerinden, peş peşe kazılmış su kuyularının birbirini tamamlaması ile gelir. Çok hoş ve hafif bir içimi vardır. 1950 yılına kadar henüz şehir şebeke suyu yok iken, Kilis halkı içme suyu ihtiyacını, şehrin muhtelif semtlerindeki çeşmelerden temin ederdi. Akcurun Camii’nin bir parçası olan çeşmenin suyu da yüzyıllarca Kilis halkının içme suyu ihtiyacını karşılamıştır. Halen de içme suyu olarak kullanılmaktadır. Yüzlerce sene önce, ulaşım ve nakliye işlerinin Atlar ve Eşekler ile yapıldığı bilinen bir gerçektir. Birkaç sokağın birleştiği yol kavşağı olan Akcurun Çarşısının orta yerine o zaman hayvanların su içmeleri için AĞ TAŞTAN OYULMUŞ BÜYÜK BİR CURUN konulmuştu. Suyu bol olan çeşmenin ihtiyaçtan fazlası, üst kısımdaki savacak musluğundan bu AĞCURUN’a akıtılırdı, hemen bitişiğine de şimdiki ÇINAR ağacı ekilmişti. Bu gerçek Dededen Toruna anlatıla anlatıla günümüze kadar gelmiş olan bir AĞCURUN gerçeğidir. Caminin ve minarenin yapım tarihleri dikkate alındığında, ÇINAR ağacının 500 yaşından fazla olduğu ve bu tarihi ağacın bu güne kadar Koruma altına alınmamış olduğunu da düşünmeliyiz. Çiftine-çubuğuna giden, zeytinine giden, bağına tarlasına giden insanlar, atlarını, eşeklerini bu CURUN’dan su içirip öyle geçerlerdi. Daha sonraları, motorlu araç trafiğinin artması ve şehir içinde hayvan kullanımının da azaldığı yıllarda, çarşının ortasında kalan tarihi AĞCURUN, sağlam olarak kaldırılamayıp da kırılınca, araba atlarının ve hamal eşeklerinin sulanması için, caminin Hacıbenli Sokağına bakan kuzey cephesine yine Ak taştan küçük bir CURUN yapılmıştı. Daha sonraları caminin 2011 yılında vakıflar idaresince restorasyon çalışmalarının yapıldığında, maalesef bu son CURUN da iptal edilmiştir. Tarihi yapıların restorasyon çalışmalarında, bir yandan Tarihi dokuların korunduğu söylenirken, yüzyıllarca çarşıya, camiye ve çeşmeye ismini veren o tarihi AĞCURUN, (kime zararı vardı da) yok edildi. O tarihi dokuyu, geri yerine koymak mümkündür. Caminin kimin tarafından yapıldığı belli olmadığından, semt olarak AĞCURUN CAMİ diye anılması nedeniyle, işte AĞCURUN kelimesi yıllardan beri, halkın dilinde bir semt ismi olarak kalmıştır. AĞCURUN Çarşısı yıllar önce, birbirine bitişik dükkânları, kahveleri, fırınları, her meslekten esnafın ve insanların kaynaşıp buluştuğu, güzel hatıraların ve anıların yaşandığı ölümden başka tüm sorunların çözümlendiği, dostluk ve dayanışmanın yaşandığı bir yerdi. Yukarı başta güneye karşı Duman Mehmet’in pide-lahmacun fırını, (şimdi yok) orta kısımda, Akıncı Çıkmazı’nın karşısında Kafılkada’nın pide-lahmacun fırını (şimdi yok oldu), çarşının aşağı kısmında ise, Hacı Hafız Sokağı’nın karşısındaki Develi Mehmet’in pide-lahmacun fırını, halen faaliyettedir. AKCURUN semt olarak, öğretmenevinden kuzeye doğru çıkan ana cadde, Ömerefendi Sokağı, Hacı Hafız Sokağı, Türbedar sokak, Çağlayan Sokağı (Tokmak deresi), Medrese Sokağı, Hacıbenli sokağı ile çarşının orta yerinde, karşılıklı olarak Doğu’ya ve Batı’ya uzanan Akıncı Çıkmazı ile Selimata çıkmazını kapsar. Ben Hasan Bitken, 1966 yılında Belediye Zabıta memuru iken, şehrin tamamının ilk defa kapsamlı olarak numarataj işlerinin yenilenmesi ile cadde ve sokakların isimlendirilmesi görevi bana verilmişti. Devlet İstatistik Enstitüsü görevlileri tarafından verilen kısa bir eğitimden sonra, ekibimi kurarak, Kilis’in ilk defa bütün Cadde, Sokak levhalarının ve kapı numaralarının yenilenmesi sırasında, birçok cadde ve sokaklara isim verdim. O zamana kadar Tokmakderesi olarak bilinen sokaktan kış mevsiminde sel suları aktığı için, bu sokağa ÇAĞLAYAN SOKAK ismini ben verdim. Yine o zamana kadar Hakkı Efendi Sokağı olarak bilinen doğu-batı istikametindeki sokağa da BEKİR DEDE türbesine izafeten TÜRBEDAR SOKAK ismini ben verdim. (Tam iki sene süren ve şehrin tamamının sokak ve kapı levhalarının sökülmesi, boyanması, yenilerinin yaptırılıp sırasına göre tekrar yerlerine çakılması esnasında şehrin muhtelif semtlerinde sayısını ilerde vereceğim birçok cadde ve sokağa yeniden isim verdim. Cadde ve sokak isimlerini verirken, siyasetten uzak, tanınmış kişilerin ve yöreyi tanıtan kalıcı isimlerin verilmesine itina gösterdim.) Fotoğraflar: Aytaç Kurtuba-Kilis Belediyesi ----------- <div>Kilis’te ekonomik alışverişin adresi</div> <div></div>