İstanbul Boğaziçi’ni Gezerek Tanıdım

Metin MERCİMEK

 

 “Gerek doğal güzelliği ile gerekse kültürel çeşitliği ile gözlerimizi kamaştıran İstanbul Boğaziçi’ni herkesin gezip görmesi ve bilgi alınması gerektiğini düşünüyorum.”

 

İstanbul’un incisi diye yorumlanan Boğaziçi’ne bir göz attığımız zaman hem Avrupa Yakası’nda hem de Anadolu Yakasında birbirinden güzel ve birbirinden muhteşem semtleri görürüz.

 

Avrupa Yakası: Rumelihisarı, Sarıyer, Büyükdere, Yeniköy, İstinye, Emirgan, Bebek, Arnavutköy, Ortaköy, Beşiktaş, Kabataş, Karaköy, Eminönü, Rumeli Kavağı.

 

Anadolu Yakası: Anadolu Kavağı, Beykoz, Paşabahçe, Çubuklu, Kanlıca, Anadoluhisarı, Kandilli, Çengelköy, Beylerbeyi, Kuzguncuk, Üsküdar.

 

Gerek coğrafi konumu gerek doğal güzellikleri ve gerekse kültürel çeşitliliği ile gözlerimizi kamaştıran İstanbul Boğaziçi’ni anlatmak gerçekten çok zor. İşte bu doğa harikasını arkadaşlarımla birlikte hem gezdim hem de kaleme aldım. Şöyle ki, Eminönü’nden şehir hatları Boğaziçi vapuruna bindiğimiz zaman, ilk durağımız Emirgan oldu. Emirgan çay bahçesinde Boğaziçi’ni seyrederek çay içtik. Tabi bu arada meşhur Sakıp Sabancı Müzesi’ni ziyaret etmeyi de ihmal etmedik.

 

Emirgan’da çayımızı içtikten ve gezimizi yaptıktan sonra, Emirgan İskelesi’nden binebileceğimiz şehir hatları vapuruyla Anadolu Yakası’nda bulunan Kanlıca semtine geçtik. Hepimizin yakından bildiği gibi meşhur ‘Kanlıca Yoğurdunu yiyerek bir mola verdik. Bu moladan sonra Mihriban Korusu’nu ziyaret ederek burada tarihi bilgiler almamız daha yararlı oldu. Sözü edilen bu koru, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Mısırlı Abbas Halim Paşa’nın kızı Rukiye Hanım’a yüz görümlüsü olarak hediye edildiğini öğrendik.

 

Anadolu Yakasını dolaştıktan sonra vapurla tekrar Avrupa Yakası Sarıyer’e geçtik. Yavaş yavaş Karadeniz sularına yaklaşmış olduğumuzu hissettik. Bir tarafta eşsiz yalılar, bir tarafta Boğaziçi’nin muhteşem görünümü, bir tarafta ormanların güzelliğini seyrederek doğru balıkçılar çarşısına gittik. Çeşitli balık türlerini seyrettikten sonra, İstanbul’un en ünlü börekçisi olan Sarıyer börekçisini ziyaret etmeyi unutmadık. Ayrıca yine çok ünlü olan Sarıyer’in tavukgöğsü tatlısını yemeden buradan ayrılmak olmazdı.

 

Gezimizin son durağını Rumeli Kavağı olarak kararlaştırdık. Yine her iki yakanın muhteşem görünümünü seyrederek ve birçok semtlere selam vererek Rumeli Kavağına vardık. Buraya ulaştığımızda, sanki ayrı bir ülkeye, ayrı bir coğrafyaya ya da ayrı bir gezegene geçiş yaptığımızı hissettik. Artık az sesli su dalgaların sesini değil, çok sesli su dalgaların sesini duymaya başladık. Çünkü Karadeniz’in hırçın suları kulaklarımızı çınlattı. Balığı, midyesi ve inciri meşhur olan Rumeli Kavağı, 4. Sultan Murat devrinde, Rus Kazaklarını durdurmak üzere inşa edilen bir kale olduğunu, ancak bu kalenin günümüze kadar ulaşmadığını da öğrendik.

 

İşte gerek coğrafi konumuyla gerek doğal güzellikleriyle ve gerekse kültürel çeşitliliği ile gözlerimizi kamaştıran İstanbul Boğaziçi’ni herkesin gezip görmesi ve bilgi alması gerektiğini düşünüyor ve İstanbul’un bir başka güzelliğinde yeniden görüşelim diyorum.