Şan Şöhrete Sahip Olmak Olgunluk İster

Metin MERCİMEK


“Şan, şöhret, makam arttıkça insanlar kendini olduğundan daha büyük görür.”

 

Toplumsal hayatın vazgeçilmez bir unsuru olan şeref kavramı, kişinin onurunu ayakta tutan bir algıdır. Şöhret ise, güzel ve onur verici şeylerdir, ancak hakkı verilmezse çok tehlike olabilir. Şimdi bu iki kavramın ayrıntılarını tek tek görelim.

 

Şeref algısı bir tür aidiyet ve beklenti olup, bireyi etkileyen bir duygu olarak karşımıza çıkar. Herhangi bir toplumda kişi, itibar denilen yaşamını sürdürürken, şerefli kalma, şerefli olma ve şerefini koruma gibi anlamları her zaman kendinde görmek ister. Bunun aksi olarak kişi, toplumda itibar görmezse, şerefini kaybetme gibi ağır ve korkulu bir hayat yaşar.

 

Ayrıca şeref kavramı, toplumsal yapıların geliştiği sosyal dokunun geleneksel ilişki ağlarıyla da ilişki içindedir. Özellikle saygınlık, onur, haysiyet, prestij, itibar gibi başka kavramlarla da iç içe girmiş bir şekilde öne çıkmaktadır. Tüm bunların yanı sıra şeref, sosyal dokular içinde de yer alır. Bunlardan önde gelenlerden biri öfke, diğeri ise utanç kendini gösterir. Yine şeref, onur kavramına oldukça yakın bir alanda anlam bulmakta ve bu bağlamda önemli bir biçim göstermektedir.

Resim önizlemesi

 

Şöhret kavramına gelince, Alman Düşünürü Arthur Schpenhauer’in belirttiği gibi, insanlar bunu hep kazanmak için çırpınır dururlar. Şan, şöhret, servet ve makam sahibi olmak, güzel ve onur verici şeylerdir. Ancak bunlara dayanmak, hakkını verebilmek çok zor ve de çok güçtür. Büyük bir olgunluk ister. Ulaştığı yerlerin gerçeğini anlamayan, kendi gerçeğini bilmeyen, nerede bulunduğunun ne olduğunu göremeyen insan büyük acı çeker, çok mahcup durumlara düşer, hatta kendisini büyüdüm zanneder ve alay konusu bile olur.

 

Unutmamamız gerekir ki şan, şöhret, servet, makam arttıkça tehlike daha büyür. İnsan yalnızca kendini büyük ve önemli görmekle kalmaz, başka insanlarda yangına körükle koşarlar. Çevresinde bulunan ve bu yükselişten çıkar uman kimseler adeta insanın ayaklarını yerden keserler. Havalarda uçmaya başlayan insan herkese daha yüksekten bakar, çevresindekiler ise daha çok şey kapabilmek için yalnız alkışlamakla kalmaz, öyle şeyler söyler ki büyük olduğuna iyice inandırırlar. Artık alkışlanan ve söylenenleri duyan kimsenin, büyük olduğu hakkında hiçbir tereddüt kalmaz. Sanki büyükmüş gibi davranmaya başlar. Her söylediğinin doğru ve önemli olduğuna inanır. Her yaptığında keramet bulunduğu hissine kapılır. Kendi gözünde büyüdükçe büyür.  Öyle bir hale ulaşır ki dışarıdan ek bir alkış gelmesine kalmaz, o kendi kendine payeler vermeye, her gün daha başarılı olduğunu, daha büyüdüğünü görmeye başlar.

 

İnsanın ulaştığı en büyük olgunluk derecesi; kendini tanıtabilmesidir. Bunu engelleyen en önemli tehlike ise yine kendisidir. İnsan kendine karşı yansız olamaz. Kendini beğenme, kendini olduğundan büyük görme eğilimi vardır. Tıpkı şan, şöhret, servet ve makam sahibi olanlar gibi. Oysa şeref saygınlık, onur, haysiyet, prestij, itibar gibi diğer kavramlarla iç içe girmiş ve bu bağlamda yüce bir biçim oluşturmuştur.