Alâeddin Yavaşca’nın Musiki Dehası

Alâeddin Yavaşca’nın Musiki Dehası

Metin MERCİMEK

Yüzyılımızın büyük bir mu****inası olan Prof. Dr. Alâeddin Yavaşça, atalarından miras aldığı şair ruhunu ve icra geleneğini en iyi şekilde günümüze getirmiş ve altın köprü görevini üstlenmiştir. Seçkin icrâkarlığının yanı sıra, bestekârlığını da ortaya koyarak Türk Müsikisi’nin klasik ve neoklasik formlarında eserler ortaya koymuştur. Aynı zamanda hocalığı ve taviz vermez duruşuyla yaptığı olumlu çalışmalardan dolayı, her zaman taktirle anılan bir şahsiyet özelliğine sahip olmuştur. İşte aşağıda güftesi Dr. Rahmi Duman’a ait olan “Kimseyi Böyle Perişan Etme Allah’ım Yeter” bestesinde, Rahmi Duman’ın evlat acısını kendinde hissetmiş ve bunu çok güzel nağmelere dökmüştür. Böylece bir başkasının duyduğu acıyı hissetmesi ve notalara almış olması demek, onun müzik dehasını ortaya koymuş olması demektir. Vakfımız Onursal Başkanı Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca’yı, Yönetim Kurulu Üyeleri olarak rahmetle anıyoruz. 
                                                                                 
KİMSEYİ BÖYLE PERİŞAN ETME ALLAHIM YETER

UYKU TUTMAZ BİR UMUD YOK GELMİYOR HİÇBİR HABER

AĞLAMAKTAN GÖZLERİM ETRAFI ARTIK GÖRMÜYOR

HAZRET-I YAKUB’A DÖNDERDİ BENİ HÜKM-İ KADER.

 

Güfte: Dr. Rahmi DUMAN

Beste: Prof. Dr. Alâeddin YAVAŞCA

Makam: Hicaz

 

Ulusal kültürümüzün önemli bir değeri olan Türk Musikisi, Türklerin Orta Asya’dan getirdikleri ve Yakın Doğu’da geliştirdikleri bir sistemdir. Bu sistem belirli dönemlerde gelişme göstermek suretiyle başarıyla devam etmiştir. Günümüze kadar gelen bu sürecin son temsilcisi ise, Devlet Sanatçısı Prof. Dr. Alâeddin Yavaşça olmuştur.

Konumuzun içeriğine geçmeden önce ‘dahi’ nedir görelim. Dahi kavramı denildiği zaman, meraklı, dikkatli, başarılı, açık fikirli ve hayal gücü gelişmiş kişiler aklımıza gelir. Aslında kimin dahi, kimin olmadığı tartışılabilir. Ancak Kilis Vakfı Yönetim Kurulu olarak titizlikle kaleme almış olduğumuz “Kimseyi Böyle Perişan Etme Allah’ım Yeter’ Hicaz makamındaki eserin hikâyesine bir göz attığımız zaman, tartışmaya açık bir yönü olduğunu hemen görürüz. Şairimiz Dr. Rahmi Duman’ın başından geçen acı olayı, Alâeddin Yavaşca’nın hüzünlü bir şekilde bestelemesi, yani ‘bir şairin duyduğu acıyı kendi nağmeleriyle ortaya koymuş olması’ düşüncesi açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu durumda besteyi yapan kişinin yani Prof. Dr. Alâeddin Yavaşça’nın üstün bir dehaya sahip olduğunu düşünmekteyiz.

Söz konusu gerçek hikâye, Dr. Rahmi Duman tarafından yaşanmış ve sözlerini kendisi kaleme almıştır. Dr. Rahmi Duman, bu olayı yaşarken en iyi dostu ve meslektaşı olan Prof. Dr. Alaeddin Yavaşça’yı haberdar etmiş ve ortaya çıkan üzüntüyü birlikte paylaşmışlar. Kaleme alınan şiir, tamamen olayın kendisinden kaynaklandığını göstermektedir. Bu şiiri çok benimseyen Yavaşça, Düyek usulünde ve Hicaz makamında 22 Haziran 1975 tarihinde, doyulmaz bir ustalıkla İstanbul Büyükçekmece’de bestelemiştir.

Gerçek bir yaşamı ele alan ‘Kimseyi Böyle Perişan Etme Allah’ım Yeter’ eseri, İstanbul Kilis Vakfı Genel Toplantısı’nda, Alâeddin Yavaşça tarafından hem icra edilmiş hem de hikâyesi bizzat kendileri tarafından anlatılmıştır. Şimdi acı dolu bir yaşam öyküsü içinde geçen bu eserin hikâyesini hep birlikte görelim:

 

Dr. Rahmi Duman, evliliğe çok geç bir adım atmış ve kendisinden küçük bir bayanla evlilik yapmıştır. Yıllarca çocuk hasreti çeken Rahmi Duman, bir evlat sahibi olmanın mutluluğunu çok arzu etmiş ve eşinin hamile kalmasıyla o dileği yerine gelmiştir.

Diğer taraftan, Alaeddin Yavaşça’nın ve Dr. Rahmi Duman’ın hekimlikle ilgili beraberlikleri her ikisine de güzel bir dostluk kazandırmıştır.

İki değerli insanın dostlukları devam ederken, Rahmi Duman’ın hamile olan eşinin doğum kontrolünü Yavaşça üstlenmiş ve doğum yapılmak üzere hastaneye yatırılmıştır. Bu geçen zaman içerisinde, doğum yaptıran Yavaşça’nın eline çok sağlıklı bir erkek bebek düşer. O sırada sabırsızlıkla doğumhane kapısında bekleyen Rahmi Duman, baba olmanın mutluluk haberini duyunca öylesine sevinir ki, şaşkınlığı heyecana, heyecanı da mutluluğa dönüşür.

Aradan yıllar geçer, çocuk büyür 6 yaşına basar. O yıllarda yurdumuzun her tarafında boykotlar, adam kaçırmalar gibi olumsuz hareketler başlar. Bilhassa İstanbul ilinde bu olay, daha yoğun bir şekilde kendini gösterir. Bu sırada 6 yaşına gelen çocuk, bilinmeyen kişiler tarafından kaçırılır. Derin bir üzüntü duyan anne ve baba, çok zor buldukları bu evlatlarına kavuşabilmeleri için yoğun bir gayret gösterirler. Ne var ki, çocuktan bir haber alamazlar.

Yıllarca evlat hasreti çeken ve sonunda bir evlat sahibi olan Dr. Rahmi Duman, çocuğunu kaybetmenin yoğun bir üzüntüsü içinde bir şiir hazırlar. Bu şiiri yazarken kendi olayını, Hazreti Yakup’la oğlu Hazreti Yusuf’un başından geçen olaya benzetir ve ana temayı bu çizgide oluşturur. Bu yaşanmış şiirin akışına geçmeden önce, Hazreti Yakup’la Hazreti Yusuf’a ait olan o ilahi hikâyeye kısa da olsa bir göz atalım.

Bilindiği üzere Hazreti Yakup’un 12 oğlu bulunmaktadır. Bu oğulların içinde, en çok Yusuf adlı oğluna değer vermekte ve daha çok sevmektedir. Özellikle ona karşı aşırı bir düşkünlüğü ve gönülden kopup gelen bir sevgisi vardır. Çünkü bu oğul, daha ağır başlı ve daha zeki bir yavrudur. Ne var ki, Yusuf’un diğer kardeşleri, babalarının Yusuf’a gösterdiği ilgiyi görmekteler ve korkunç bir kıskançlık hastalığı içinde takip etmektedirler.

Bir gün, içleri kıskançlıklarla dolu olan kardeşleri, Yusuf’u babalarından izin almak suretiyle kıra götürürler. Issız bir boş yerde, birer ikişer ona saldırmaya, hatta vurmaya başlarlar. Bu arada bir kuyunun yanına yaklaşırlar. İçlerinden biri, Yusuf’un kuyuya atılmasını talep eder. Bütün kardeşler, bu karara karşı çıkmadan, ağzı dar ve içi geniş bir kuyuya Yusuf’u sarkıtırlar.

Daha sonra Yusuf’u kuyuda bırakan kardeşleri, bir koyun kesip, kanını Yusuf’un gömleğine sürerek babalarına götürürler. Onu bir kurdun yediğini söylerler.

Bu acı dolu olayı duyan Hazreti Yakup, sevgili oğlunun gömleğini ele alıp ağlamaya başlar. Öylesine büyük bir acı duyar ki, bunu anlatmak mümkün değildir. Bir baba canı kadar sevdiği oğlunu yitirecek ve onun hasretiyle yanıp tutuşacak ve de gözlerini kaybedecek.

İşte Rahmi Duman, oğlu için gözlerini kaybeden Hazreti Yakup’un çektiği acıyı, kaçırılan evladında duyar ve şiirine aktarır. Derin anlam taşıyan bu şiirini doğruca çok yakın dostu olan Alâeddin Yavaşça’ya götürür. Kaybolan evladından duyduğu büyük üzüntüyü anlatır ve bu şiirin bestelenmesini özellikle ister.

Gelelim bir babanın canı kadar sevdiği evladını kaybederek onun hasretiyle oluşturduğu şiirin, bir başkası tarafından aynı acıyı paylaşarak beste yapımına.

Herhangi bir şiirin asıl içeriğini ele alıp onu incelediğimiz zaman, o şiiri yazan kişinin duyduğu acıyı veya sevinci ne kadar algılayabiliriz, ne derece paylaşabiliriz ve de bunu notalara alıp da hüzünlü bir nağmeye nasıl dönüştürebiliriz? Esas üzerinde durmamız gereken konu budur. Çünkü günlük yaşantımızda duygu haznemize acı, tatlı birçok olaylar yerleşebiliyor. Bu olayları, hem kendi görüş çizgimizde hem de karşı tarafın düşünceleri doğrultusunda değerlendirip yorum yapabiliriz. Ama sözünü ettiğimiz beste olayında, başkalarının duygularını paylaşmak suretiyle notalara almak ve hüzün dolu nağmelere dönüştürmek, o mu****inasın kendi dehasını ortaya koymaktan başka bir şey olmasa gerek.

Yukarıda belirtilen hususlar ışığında, Prof. Dr. Alâeddin Yavaşça, bir taraftan Rahmi Duman’ın derin evlat acısı, bir taraftan da güftenin anlam dolu mısraları, diğer taraftan da daha önce o bebeğin kendi ellerine düşmüş olması, onun duygu haznesinde güzel bir yer ettiğini göstermektedir. Özellikle yıllar boyu içinden eksik olmayan gönül fırtınası hemen nağmelere dönüşür ve çok sevdiği Hicaz makamının hisli vurguları eşliğinde doyulmaz güzellikte bir eser meydana getirir.

Bu gerçek hikâyeyi İstanbul Laleli Zürih Oteli’nde dinledikten sonra, merak konusu olan kaybolan çocuğun bulunup bulunmadığını Alâeddin Yavaşça’ya sorduk. Almış olduğum cevap çok güzeldi:

 “Çalışma odamda besteyi tamamladığım anda, Rahmi Duman beni aradı. ‘Çocuk bulundu’ demesi, beni hem sevindirdi hem de şaşırttı. Ben de ona, ‘senin diğer çocukta dünyaya geldi’ dedim. O da çok şaşırdı.” diye ifade etti. 

Dr. Rahmi Duman’ın acı dolu olayını, bizzat yaşayıp musiki dehasını ortaya koyan Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca’yı, Kilis Vakfı Yönetim Kurulu Üyeleri olarak rahmetle anıyoruz.


İSTANBUL KİLİS VAKFI YÖNETİM KURULU ÜYELERİ