Karşılıklı Hak ve Sorumluluklarımız

Karşılıklı Hak ve Sorumluluklarımız

İnsanlarla ilişkilerimizde, tanıdığımız ya da tanımadığımız herkese karşı iyi niyetli olmak, onlar hakkında hayır düşünmek ve hem dünya hem de ahiret mutluluklarını gözetmek iyi bir Müslüman olmanın gereğidir.

İnsanları hayra çağırmak, onlara iyiliği emretmek, kötülüklerden sakındırmak ve hakkı tavsiye etmek hem dinî hem de insani bir görevdir. Zira insanlar zaman zaman nefislerine, şeytana ve kötü arkadaşlarına uyarak Hakk’tan uzaklaşmakta, yollarını şaşırmaktadır. Bu sebeple bizlere düşen; inancımız ve ahlakımız doğrultusunda onlara iyiyi göstermek, kötülükten sakındırmak ve doğru olanı tavsiye etmektir. Çünkü insanların çoğu bu değerlere muhtaçtır.

İnsan her daim bilen, tecrübeli ve inançlı kişilerin rehberliğine ihtiyaç duyar. Ailede ve toplumda yanlışları, hataları ve haramları hatırlatmak, insanları iyiye ve doğruya yönlendirmek bizlerin görevidir. Bu görev, hem Allah’ın hem de Peygamberimizin bize yüklediği bir sorumluluktur.

Nitekim Cenâb-ı Hak, Âl-i İmrân Suresi 110. ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır:
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten sakındırır ve Allah’a gerçek manada inanırsınız.”

Biz müminler olarak, insanlara iyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak, doğruları öğretmek ve hakkı tavsiye etmekle yükümlüyüz. Aynı zamanda sabrı ve merhameti tavsiye etmek de karşılıklı görevlerimizdendir. Çünkü sabır ve merhamet, İslam ahlakının temel taşlarındandır.

Ne yazık ki sabırsızlıkları ve merhametsizlikleri yüzünden zalimleşen, gaddarlıkta ileri giden insanlar bulunmaktadır. Bugün Filistin’de, Gazze’de yaşayan Müslüman kardeşlerimiz, merhametsiz ve zalim kişilerin ellerinde büyük acılar çekmektedir. Bu zalimler insan suretinde olmakla birlikte insanlıktan nasibini almamış mahluklardır.

Müslüman, her zaman Allah’tan yardım dilemeli; bu yardım için sabırla, dua ve namazla beklemelidir. Aceleci olmamalı, İslam’ın çizdiği ölçüler içinde yaşamalıdır.

Müslümanlar için önemli olan bir diğer görev de selamlaşmaktır. Biri bize selam verdiğinde, ona daha güzeliyle veya en azından onun verdiği şekilde karşılık vermek gerekir. Kur’an-ı Kerim’de Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
“Size birisi selam verdiğinde, ona daha güzeliyle veya aynı şekilde karşılık verin.”

Ancak günümüzde toplumumuza baktığımızda, komşular birbirini tanımamakta, akrabalar birbirinden uzaklaşmakta, insanlar selamı bile birbirine çok görmektedir. Oysa selam, Müminler arasında en güzel dua ve temennidir.
“Esselâmü aleyküm” demek: “Allah’ın esenliği ve güvenliği üzerinize olsun, dünya ve ahiret sıkıntılarından kurtulun” demektir.

Toplumda bir diğer sorun da öfke kontrolüdür. İnsanlar öfkelerini yutamamakta, hata ve kusurları affetmemektedir. Bu sebeple her gün kavga, cinayet, düşmanlıklar yaşanmakta, nice ocaklar sönmektedir.

Cenâb-ı Hak, Şûrâ Suresi 37. ayette şöyle buyurur:
“Onlar öfkelendikleri zaman affederler.”
Yani imanı kâmil olan Müminler, öfkelerini yutar, affedici olur.

Peygamberimiz (s.a.v) de bu konuda şöyle buyurur:
“Sana gelmeyene sen git, sana vermeyene sen ver, sana haksızlık yapana affet.”

Bu güzel hasletler toplumumuzda yaşansa; kötülükler, haramlar, fitne ve düşmanlıklar azalır, huzurlu bir toplum haline geliriz. Suç ne İslam’dadır, ne Kur’an’dadır, ne de imanımızdadır. Suç; bu değerlere sırt çevirip yaşamamamızdadır. Kabahat bizdedir.

Ölüm gelmeden uyanmak, İslam’ı yaşamak ve imanla can vermek hedefimiz olmalıdır.


Bir başka yazıda buluşmak dileğiyle… Allah’a emanet olunuz.