Kilis'te Kişiliğimize Güç Veren Nedenler

Metin MERCİMEK

                                                                                  

Alfred Freud’un “Zayıf noktalarınızdan güçlü taraflarınız doğacaktır.” anlamlı sözünden yola çıkarak Kilis’te bin bir zorluklarla geçen çocukluk günlerimizi özgüven duygusu içinde yaşamamız, hala bizleri düşündürmektedir. Peki bu özgüven duygusunun sırrı nereden gelmektedir? Çeletlik mi (Yaramazlık mı) ya da ceplerimizden hiç eksik etmediğimiz kuru üzüm mü, yoksa Kilis Zeytinyağı-Zahter mi?

 

Kilis’te çocukluk yıllarımızda, çocuk eğitimi konusunda ne bir danışmanlık ne de bir destek alma gibi bir yöntem yoktu. Anne ve babalarımızdan ne gördüysek onu uygulardık. Gerek evin içinde gerek sokakta oyun oynayacak olan akraba çocukları ve komşu çocukları vardı. Onlarla çeşitli oyunlar oynar, kaynaşır ve enerjimizi atardık. Sokağa çıkmamız hiçbir zaman kısıtlı değildi. Kar demez kış demez sokaklardan eksik olmazdık. Ancak anne ya da babamız ‘Haydi hava karardı içeri girin” diyene kadar sokağın tadını çıkarırdık.

 

Peki, sokakta neler yapardık, enerjimizi nasıl atardık? Zihin gelişimimize yardımcı olan her türlü oyunların yanı sıra, vücut güreşi, bilek güreşi gibi fiziki hareketlere önem verirdik. Hatta aramızda kavga bile çıkardı. O kavganın bile yararları olduğunu sonradan anlardık. Hele Kilis yöresine özgü olan “Mahalle Basma” oyununda, çoğu kez dayak yediğimiz günler olurdu. Tüm bu eylemler, bizlere hayatın zorluklarını ve önümüze çıkan zor günlere karşı nasıl mücadele vereceğimizi öğretirdi. Aynı zamanda hazırlıklı olmamızı sağlar ve yaşam mücadelemize bir yön kazandırırdı.

 

Şimdiki çocuklarımızın yaşam serüvenine bir göz attığımız zaman, bu dönemin daha keskin ve daha zor bir yaşam içinde olduklarını görürüz. Kentleşme dediğimiz kapalı yaşam alanı, ne yazık ki çocuklara oyun oynayacak yer bırakmamıştır. Çocuk arkadaşlarıyla kaynaşmayacaksa, enerjisini atamayacaksa, bu çocuk hayat mücadelesini nasıl üstlensin? Ev ortamında kendisine eşlik edecek bir arkadaşı yok, anne baba da oyun oynayamıyorsa, bu çocuk ne yapabilir ki. Örneğin kişilik geliştirici bir özelliğe sahip olan doktorculuk ya da itfaiyecilik gibi oyunlar, sadece kitaplarda kalıyor. Kentleşmenin diğer olumsuz bir yönü de çocuklar oynasın diye ücretli alanlar yapılmış. Bunlar daha çok AVM’lerde mevcut olup, kaydırak ve buna benzer birtakım oyuncaklardır. İnsanlar çocuklarını bu alana bırakıyor, kendileri alışveriş yapıyor. Alışveriş işlemleri bitince çocuklarını alıp götürüyorlar.

 

Günümüz koşullarında çocuklara o denli bir özen gösterilmektedir ki, sanki onlar altın kafeste yetişiyorlarmış gibi anne babalar üzerlerine çok titremekteler. Çevresinden habersiz, uçmayı bilmeyen kuşlar gibi büyümekte. Her ne şekilde olursa olsun acı tatlı her şeyin tadını almak gerekir. Örneğin, sokakta koşup yorulan bir çocuk suyun tadını mutlaka almalıdır. Şimdiki çocuklar susuzluk nedir hiç bilmiyorlar. Çünkü susuz kalmamışlar. Anne babaları, çocuk susar diye yanlarında içecek bile taşımaktalar.

 

Diğer taraftan, soğuk havalarda çocuklar etkilenmesin diye kat kat giydirilmektedir. Üzerlerine yağan yağmurdan ıslanmıyor, yağan kardan üşümüyorlar. Üşümek nedir, yorgunluk nedir? Bilinmiyor. Okula arabayla gidip, arabayla geliyorlar. Sokakta ve yollarda biraz yürüyüp koşmuş olsalar, anne babalar hemen üzerlerine titriyorlar. En önemlisi ise herhangi bir şeyi istemeden önlerine koymak, onları hem tembel hem mücadelesiz bir kişi yapmakta… Bu sebeple yokluk nedir, korku nedir? Bunların hiçbiri bilinmiyor. Çünkü yaşanmıyor.

 

Görüldüğü üzere, Kilis’te çocukluk yıllarımızda ne bir destek ne de bir danışmanlık konuları diye hiçbir yöntem yoktu. Sadece kendi kendimize sorunsuz olarak büyüdük ve çeşitli oyunların etkisiyle özgüven duygusunu kazandık. 



İSTANBUL KİLİS VAKFI YÖNETİM KURULU ÜYELERİ