ADADA SİYAH VE BEYAZLAR

Mehmet Cemal Çiftçigüzeli

 Kıbrıs adası emperyalist batı ülkeler tarafından sürekli üs, silah ve mühimmat deposu haline getiriliyor. İsrail’in Filistin soykırımı sırasında bu süreç daha da hızlandı. İngiliz, Amerika ve Fransa’nın peşinden İsrail de Güney Kıbrıs Rum kesiminde üs sahibi oldu. Rum Halkı bunu yaklaşık yarım asır önce yaşadıkları için bölgede savaş istemiyor ve çığlıklarını her geçen gün yükseltiyor. Çünkü sadece Rus ve Ukraynalılar bölgeden gayri menkul almadı, İsrail de iddialı rakamlarla adadan ev, daire, arsa, ofis sahibi oldu.

AKDENİZDE SONDAJ SAVAŞLARI MI?

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 2026 başından itibaren Avrupa Birliği dönem başkanı olacak. Bunu da Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunanistan gibi Rumlar yönetimi kendi küçük akılıyla AB kredileri ve Dünya Bankası finansmanı ile Lübnan’da Türkiye ve KKTC’yi sırtından hançerledi. Akıllarınca AB ile stratejik işbirliğini geliştiriyorlar. Daha önce zaten Mısır ile Münhasır Ekonomik Bölge(MEB) Anlaşması yapılmıştı. Şimdi bunu Lübnan ile de genişletti. Güney Kıbrıs güya Lübnan Ordusunu güçlendirecek. Oysa Ankara maddi katkılarıyla hep desteklediği Beyrut Hükümetine 18 yıl önce böyle bir anlaşma teklif etmiş, onlardan hala geri dönmesi bekleniyordu.

Bilmiyorlar ki bu Lübnan ve GKRY arasındaki anlaşmalar KKTC Deniz yetki alanlarını ihlal etmek anlamındadır. Gerilim veya askeri deyimle gerekirse “savaş” sebebidir. Ama halklar savaş istemiyor. Hiç kimse savaş istemiyor. Eğer Filistin topraklarını turistik tesis yapmayı planlayan ve ileride İsrail’e verecek olan Başkan Trump’ın baskısıyla Suriye ile de Rum Yönetimi uluslararası hukuka aykırı böyle bir Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması yaparsa bölge kaynayan kazan haline döner. Batı da zaten bunu istiyor.

KKTC ile Türkiye arasında yapılan anlaşmaya göre; daha önce deniz yetki alanlarının meşru ve makul yetki alanlarını TPAO devralmıştı.  Böylece hiçbir yabancı sondaj ve sismik gemileri bu sahalara giremeyecekti. Ama derin bir sessizlik sürüyor bölgede.

Mavi Vatan ismini artık neredeyse hiç duymuyoruz. Sessiz kalarak haklar korunmaz. Suriye ile önce biz Münhasır Ekonomik Bölge anlaşması yapmalıyız, sondaj ve sismik gemilerimiz yine mavi vatanda görülmelidir. Batılı emperyalist ülkeler ve Rumlar Doğu Akdeniz’de sondaj savaşı başlatmadan lütfen Müstafi Amiral Prof.Dr. Cihat Yaycı’ya kulak veriniz.

RUMLARIN KANLI NOELİ

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Tufan Erhürman bu süreci hukuk çerçevesinde iyi götürüyor ve her şeyin de farkında. Dolayısıyla Rum kesiminde örtülü bir rahatsızlık var. Rum yönetimine sunduğu 10 maddelik önerinin geri dönüşü sadece basın diliyle ve yoluyla yapılıyor. Sayın Erhürman da Rum kesimi için hiç de olumlu görünmüyor. Tufan Erhürman’ı eleştiriyorlar.

Bilinmeli ki Kıbrıs Türkleri, 21 Aralık 1963 Kanlı Noeli unutmadı. Türk Dünyası da unutmadı. Toplu mezarları da unutmadı, Rumlar tarafından yakılan Türk köylerini de. Rum kesimindeki okullarda hala Türk Düşmanlığı dersleri okutuluyor, kiliseler ENOSİS yetkilisi gibi örtülü açıklamalar yapıyorlar.

Dilerim Uluslararası İnsan Hakları Mahkemesine bu katliamlar bir müracaatla görüşülür ve bir karar alınır.

Bu kara ve kanlı günler hatırlandıkça ders alınır.

 KIBRIS SANATLA DAHA BİR GÜZEL

Kuzey Kıbrıs’ta İran asıllı Amerikalı bir sanatçı Vahit Bani Girne’deki ilk resim sergisiyle ada sanat severlerine “merhaba” dedi. Alışılmışın dışında aykırı bir resim sergisi Vahit Bani'ninki.

Sanatçı Vahit Bani sohbetimizde bakın ne dedi ; "Biz ve onlar yok. Sadece ben ve sen varız. Sen bensin, ben de senim. Bende farklı görülen insanları anlama tutkusu, beni hep motive etti ve bu arayışta kendimden bir parça buldum.

Resimlerim bu yolculuğun bir uzantısıdır. Başkalarının hissettiklerini hissetme ve bu ortak duygusal manzarayı tuval üzerine aktarma çabamdır. Sadece konuları resmetmiyorum; her fırça darbesiyle düşüncelerimi ve ruhumu paylaşıyor, hepimizi birbirine bağlayan evrensel insanlık bağlarını keşfediyorum.

İnanıyorum ki gerçek ayrımımız, dış etkilerimizde değil, her gün nazik olmak, paylaşmak, özen göstermekle kendimiz olma cesaretini ortaya çıkarmak için yaptığımız bilinçli seçimlerimizdir.

Size mükemmelliği vaat edemem eserlerimde ama şu sözü verebilirim; yaşadığım sürece resim yapmaya devam edeceğim. Kendimle ilgili duygularımı paylaşmayı sürdüreceğim ve bunu yaparken sizinle ilgili bir şeyleri de ortaya çıkarabilmeyi umuyorum.

Burada olduğunuz ve bunu benimle paylaştığınız için teşekkür ederim."

Ressam Vahit Bani sergisini 9 ayda hazırlamış. Tek rengin tonlarıyla değil, her renk ile çalışmış tablolarında. Soyut da diyebilirsiniz, sanal peyzaj da veya yeni nesil portre. Siz nasıl algılıyorsanız öyle tablolar. Sanatçı da bundan mutlu oluyor.

Bugüne kadar izlediğim sergilerden farklı yanı her eser hakkında Türkçe ve İngilizce mini bilgiler var. Mesela bir tablo şöyle anlatılıyor "Durgunluğa getirildiğinde elle tutulur olanın ötesinden bir şeye duyulan huzursuz özlem"

 HAFIZ VE SADİ HALA YANSIYOR

Belli ki asırlarca sanatıyla, mimarisiyle, felsefesiyle öyle ki Hafız'ı ve Sadi'siyle bölge medeniyetini etkileyen İran kültüründen yansımalar bu tespitler. Bu tabloların isimlerine devam edeyim müsadenizle "Benliğimin sessiz sığınağı mı, yoksa tasarlarmış kafes mi?" Özgürlük özlemi bu kadar güzel anlatılıyor. Ama önce bölge kadınları.

Bir başka tablonun tanıtımında çatışma vurgulanıyor "Soyut kubist tarzı ikilik"

Hayat ve ölüm ise "Ruhun varış noktası; son kalıcı ve huzurlu" diye tuvale yansıtılmış. Siyah-beyaz veya temiz-kirli içindeki entrika "gündüz ve gece arasındaki gerilim" olarak verilmiş.

Bir sanatçı Adada yaşayınca onu da tuvaline resmediyor. Bir tanesi Kıbrıs Feneri Ariadne Denize İnen Merdiven Efsanesinden esinlenmiş. Kıbrıs adasının evleri ve tabiatı ise Kıbrıs'taki eski şehir yapılarından olarak vasıflandırılıyor.

Vahit Bani yıllarca Amerika'da yaşamış. Grafik tasarımları ve animasyon yapmış kuruluşlara, tuvalleri renklendirmeyi, seslendirmeyi ihmal etmiş ama para kazanmış. Bir gece rüyasında kendi kabrini görmüş; mezar taşında ismi ve 2025 yazıyormuş. Kendi kendine rüyayı yorumlamış ya hayata veda edecek ya fırçasına, tablolarına yeniden dönecek. İkinciyi tercih etmiş. Bu sergi de öylece oluşmuş.

Vahit Bani'nin tablolarında örtülü mesaj içinde özgürlük ve insan hususan da kadın öne çıkmış ama felsefesiyle de bizi bir hayli düşündürüyor.

Vahit Bani’nin özgürlük, kadın, hayat temalı Girne’deki ilk resim sergisinde tablolar yeni nesil tarzında, bölge coğrafyasının felsefesiyle hüzün ve mutluluğa vurgu yapıyor.